Çay Molası

Eskilerin hayatı anlamaları ve bir özge temâşâ ile seyretmeleri imrenilmeyecek gibi değil. Söz uçar, yazı kalır ya; iyi ki bir kısmını yazmışlar da, modernitenin bunalttığı ve insanlığımızı acımasızca tükettiği günümüzde bize bir nefes alma imkânı bahşetmişler. Divan şâirleri bazen rindâne söylemişler, bazen âşıkâne, bazen de hakîmâne.

Bilhassa hikemî söyleyişler ihtivâ eden, bir hayat düsturu ortaya koyan beyitlerle alâkadar olmayı –moda deyişle- hobi olarak tavsiye ederim herkese. Günümüzün –yine moda deyişle- stresli ortamında âsûde zaman ve mekânlardan esintilere o kadar muhtaç bulunuyoruz ki…

Altının kıymetini sarraf bilirmiş, incinin hâlisini kimyâger anlarmış ve bülbül gül ararmış. Şöyle bir dinlenme ihtiyâcı duyduğunuzda sayfamızın müdavimlerine refâkat etmesi için şu beyitleri arz ve takdim ediyorum.

Güle gûş ettiremez yok yere bülbül inler Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler – Karamanlı Kâmî

Okumaya devam et Çay Molası

Kanûnî Sultan Süleyman ve Zenbilli Ali Efendi

Kanûnî Sultan Süleyman merhum, Topkapı Sarayı’ nın bahçesindeki ağaçlarda mebzûl miktarda karınca görülmesi üzerine, kurtulmak için çare araştırır ve ağaçların gövdelerine ve diplerine kireç tatbik edilirse meselenin çözüleceğini öğrenir.

Fakat ilim ehlinden izin almadan yapmak istemez ve Zenbilli Ali Efendi’ ye meseleyi sorar. Çok iyi bir şair olan –o kadar ki, bütün Osmanlı Şairleri içinde biri hariç (o biri Zâtî merhûmdur) hepsinden fazla miktarda gazel sahibidir Kanûnî ve şiirlerinde kullandığı mahlâs Muhibbî’ dir- Sultan suali de vezne koyar:

Dırahtı ger sarmış olsa karınca Zarar var mı karıncayı kırınca

Dıraht : Ağaç
Ger : Eğer

Cevap benzer şekilde gelir Zenbilli’ den:     

Okumaya devam et Kanûnî Sultan Süleyman ve Zenbilli Ali Efendi

Sultan Fâtih (Şair Avnî)

Sultan Fâtih yani şair Avnî der ki:

Kesmezem ağyâr cevri ile cânândan ümid Kim kesilmez havf-ı şeytân ile îmândan ümid  
Ağyar : Gayrılar, yabancılar, dost olmayanlar, eller.
Cevr   : Sıkıntı.
Havf   : Korku. 
 
Şu demek olur:
 
[Aşktan haberi olmayan, sevgili ile muhabbetimi kıskanan ve bu yüzden düşmanlık besleyen kişilerin vereceği sıkıntılardan korkup sevgiliden vaz mı geçeceğiz yani? Şeytanın türlü türlü hileleri var ise var; bu yüzden imandan ümit mi kesilir? Akrep zehir yapacak tabii, arı ise bal. Herkes cibilliyetine uygun olanı ortaya koyar. Kötülerin kötülüğü, iyilerin cesaretini kırmamalı, hatta bilakis artırmalıdır.]

Okumaya devam et Sultan Fâtih (Şair Avnî)

Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman)

Efendim klasik şiirimizin en büyük ustalarından biri Muhibbî’ dir. Yani Kanuni Sultan Süleyman. Devrinde ikinci büyük devletin başı yani Avusturya İmparatorunun Osmanlı’daki protokol muadili Sultan, Sadrazam ve Reisülküttap (Dışişleri Bakanı) değil de dördüncü kademe olmak üzere Kırım Hanı Gazi Giray idi.

Devlet başkanı olmasaydı bile şiir kudreti ile bugün anmakta olacağımız Kanuni merhum 46 yıl tahtta kaldı bilindiği gibi. En meşhur vasıflarından biri sanat erbabına gösterdiği iltifat ve teveccühtür.

“Yaptığın üç isabetli işi say deseler, biri muhakkak şair Bâkî’yi İstanbul’a getirip insanlığa kazandırmamdır” diyen Kanuni merhum şu mısraların sahibidir malum olduğu üzere:

Okumaya devam et Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman)

Urfalı şâir Yûsüf Nâbî

Urfalı büyük şâir Yûsüf Nâbî (vefat 1712), çağdaşı olan Çorlulu Ali Paşa’nın kararıyla evi yıkılıp perîşân olunca aşağıdaki gazeli yazmış. Derler ki; “keşke yüz evi olup yüzü de yıkılsaydı da Nâbî’den, böyle yüz eser kalsaydı.” 
Bu şiire çok sonraları yapılan nazire ve tahmisler cidden kayda değer evsaftadır.
Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gâmın da rûzgârın görmüşüz
[Zaman bağının baharını da gördük güzünü de; üzerimizden neş’e rüzgârları da geçmiştir gam fırtınaları da.]

Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde Biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz [Mevki sahibi olunca zafer sarhoşu oluverme; zîrâ böylesine mest (sarhoş) olup sabah olunca da baş ağrısı çeken binlercesini görmüşlüğümüz var.]

Okumaya devam et Urfalı şâir Yûsüf Nâbî

Ahmet Paşa ve Necâtî Bey

Ahmet Paşa ve Necâtî Bey, Sultan Fatih devrinin iki dev şairidir.
 
Demiş ki Ahmet Paşa:
 
Destimi kessen kalır dâmân-ı lûtfunda elim Dâmenin kessen elimde kalır lûtfun dâmeni

(Ey sevgili! Eteğini öyle kararlı tuttum ki, benden usanıp da elimi kesecek olsan gam değil, zira elim lütuf eteğinde kalacak, kârlıyım; yok eteğini kessen de gam değil, çünkü bu durumda da eteğin elimde kalacak, yine kazançlıyım.)
 
Necati Bey de demiş ki:

Şöyle muhkem tutayın aşk ile dildâr eteğin Ya kat’ edeler destim ya keseler yâr eteğin
 
Mana aşağı yukarı aynı:

Okumaya devam et Ahmet Paşa ve Necâtî Bey

Yenişehirli Avni Bey

Çok ta örnek bir yaşantısı ya da numune-i imtisal diyebileceğimiz kişiliği olmamasına rağmen orta karar bir Osmanlı aydını olarak gördüğüm Yenişehirli Avni Bey’den bahsetmek istiyorum müsaadenizle. Namık Kemâl ve Şinâsi isimlerini belki hatırlarsınız. Her ikisini de etkilemiş olan bu Osmanlı aydını birkaç beyti ile klasik kültürümüzün o kadar kuvvetli yanlarına işaret eder, daha doğrusu klasik kültürümüzün zenginliğine öyle bir delil teşkil eder ki temas etmeden geçemedim. Bir beytinde şöyle der meselâ;

Bin safsata bir mısra-ı bercesteye değmez! İndimde esatir-i Felâtûn hezeyandır.

Bu beyitte söylediği şu Avni Bey’in;

Okumaya devam et Yenişehirli Avni Bey

Tahir

Aslen Erzurum/Hasankale’li olan Ömer Nef’î (vefat Ocak-1635)’ nin, hiciv san’atına gerçekten parlak bir örnek teşkil eden mısralarına nazîre, iki buçuk asır sonra tarih sahnesine çıkan İstiklal Mahkemesi sanığı, Mevlevi postnişini ve 1951 de vefat eden bir başka Tahir Efendi (Tahir-ül Mevlevi = Tahir Olgun)’ den gelmiş.

Nef’î meşhur kıt’ayı, Şeyhülislâm Tâhir Efendi’ye hitâben söylemiş:

Tâhir Efendi bize kelb demiş İltifâtı bu sözünde zâhirdir Mâlikî mezhebim benim zîrâ İ’tikâdımca kelb tâhirdir

Nef’î

Ve işte tanzîr:

Okumaya devam et Tahir

Müheyyâ

Tevekkül ehliyiz hergiz bizim âmâlimiz yokdur
Müheyyâdır bizim’çün devlet isti’câlimiz yokdur
Nef’î

Müheyyâ : Hazır, teşne, eğilimli, râzı
Hergiz : Daima, her durumda
Âmâl : Emeller
İsti’câl : Acelesi olmak
 
[Biz Allah’a tevekkül etmişiz. Hâlimize râzı oluruz. Emeller beslemeyiz. Devlet makamları bizi arzular ve bizim için hazırdır ammâ, biz tenezzül etmeyiz.]
 
Dördüncü Murâd, Osmanlı tarihinin en seçkin sîmâlarından biridir şüphesiz. Son derece zor şartlarda tahta geçip, içeride ve dışarıda amansız düşmanlarla çetin mücadelelere girmiş; Bağdat ve Erivan zaferlerini kazanmış, böylelikle Osmanlı Devletinin yıkılışını iki asır kadar geciktirmiştir.
 
Dedesi Yavuz Sultan Selim’i hatırlatan çelik gibi bir irâde ile yönetim icrâ etmiş, ‘yırtıcı kuşun ömrü az olur’ derler; 30 yaş civarında âhirete gitmiştir.
 
‘Gözünü budaktan esirgemeyen Dördüncü Murad’ın yanında sözünü dudaktan esirgemeyen’ büyük şair Nef’î günü gelmiş, sivri dili sebebiyle idam edilmiş ama diyeceğini hep diyegelmiştir.
 
Yukarıdaki beyt O’nun. Dördüncü Murad gibi bir devlet başkanının zamanında söylenen bu sözler, Padişâh’ın vereceği muhtemel bir görevi baştan reddetmek, ya da isteksizlik göstermek suretiyle aslında, Padişahın şahsına yönelik bir istiğnâ hâlidir. Günümüzde sıkça gördüğümüz tabasbus (yaltaklanma, çanak yalayıcılık) tavrı ile karşılaştırıldığında, aradaki fark insanı hayrete düşürmektedir.
 
Nitekim yine Nef’î der ki:

Görmedim Nef’î gibi bir rind-i âlî-meşrebi
Hem gedâ hem pâdişâh-ı kâm-kâra nâz eder
 
Rind : Babacan, dünyaya eğilimi olmayan, eğilip bükülmeyen
Âlî-meşreb : Yüce gönüllü
Gedâ : Son derece fakir, dilenci
Kâm-kâr : İstediğini yapma imkânına sahip olan
 
[Nef’î gibi yüce ganüllü, adam gibi adam da görmedim yani. Mâşâallah! Hem dilenci gibi fakîr, hem de cihan padişahına nazlanacak kadar tok gözlü.]

Okumaya devam et Müheyyâ

Suda bittim, suda yittim

Etrafı, dünyayı ve hayatı doğru okumaktır bütün mesele. Böyle söylüyor kalem ve kelâm ehli. Israrla, ayrı ayrı açılardan bakarak dünyanın geçiciliğine işaret ediyor. Diyor ki; dünya hayatı bir uykudan ve hayâlden ibarettir. Tut ki hayâlinde sultan oldun, tut ki hayâlinde dilenci oldun. Uyandığın zaman ikisi de geçici olacağına göre ele geçmiş olan her şey sonsuz ve hakiki hayata başladığın zaman rüya hükmüne gireceğine göre ne diye gam çekersin.

Geç gelir tez gider deyû safa çekme keder Âlemin hâli budur böyle gelir böyle gider

Okumaya devam et Suda bittim, suda yittim