Hayâlî Bey – Zâtî

Kanûnî merhûm zamanının şâirlerinden olan Vardar – Yeniceli Hayâlî Bey muhteşem bir şairdir doğrusu. Muhtemelen lâtife olsun diye şair Zâtî için “şiiri görse yenecek bir şey zanneder” demiş ise de O’nun bir âbide değerindeki gazeline yaptığı tahmisten anlaşılıyor ki aslında Zâtî, Hayâlî Bey’in çok takdir ettiği bir ustadır. Zira şair tahmis yapmak için ancak beğendiği şairin manzumesini tercih eder.

Okumaya devam et Hayâlî Bey – Zâtî

Ne Kalır Elde – 3

Önceki iki yazımızda elde ne kaldığını Şeyhülislâm Yahyâ ve Şeyh Gâlib’ den seçtiğimiz beytler ışığında anlamaya çalışmıştık. Bu defa son olarak Keçecizâde İzzet Molla’nın aynı redifli gazelinden seçtiğimiz üç beyte bakarak görmeye çalışalım; ne kalıyormuş elde:

Açılmazmış meğer gül-gonce-i kâmım bu gülşende Benim hasret-keş-i fasl-ı bahârân olduğum kaldı

Kâm : Mutluluk, arzunun ele geçmesi
-keş : Çeken (çilekeş=çil4e çeken; cefâkeş= cefa çeken; kemankeş= keman yani yay çeken, okçu; esrarkeş=esrar çeken)
Fasl : Mevsim, dönem
Bahârân: Baharlar

[Sonunda anladım ki, arzumun gül goncası açılmazmış; yani arzuma kavuşamazmışım. Fakat heyhât! Bahar mevsimlerinin gelmesini boşuna bekleyip heves beslediğimle kalakaldım.]

Ne hazîn tablo. Kışın zahmetini çekiyorsunuz, bahar gelince açar gülüm diyerek ve öğreniyorsunuz ki baht müsait değil.

Okumaya devam et Ne Kalır Elde – 3

Ne Kalır Elde – 2

Şimdi de Gâlib’in nazîresinden dört beyte bakalım.

Sözü ağyâra imiş hayf ol tûtî-yi can-bahşın Benim âyîne-veş mebhût ü hayrân olduğum kaldı

Hayf : Yazık ki…
Tûtî : Papağan
Can-bahş : Can bahşeden, can bağışlayan
Âyîne : Ayna –veş : … gibi
Mebhût : Şaşkın

[O can bağışlayan, tatlı sözlü papağanın hitabı başkalarına imiş. Ayna gibi şaşkın ve hayran kalakaldım.]

(Papağana konuşma öğretmek için, önüne bir ayna koyarlar ve aynanın arkasında papağanın görmediği biri bazı sözler söylermiş. Aynadaki görüntüsünün konuştuğunu zanneden papağan işittiklerini tekrar ederek yavaş yavaş konuşmayı öğrenirmiş. Öğrendikçe de, mükâfat olarak şeker verirlermiş.

O yüzden tûtî-yi şeker-bâr (=şeker yiyen papağan) şiirimizde önemli yer tutan bir metafordur.

Okumaya devam et Ne Kalır Elde – 2

Ne Kalır Elde – 1

Divan şiirimizde ‘nazîre’ denilen görkemli bir yol ve usul var ve çok tatlıdır doğrusu. Nazîre, benzer demek bilindiği gibi. Bir şairin yazdığı herhangi bir nazmın (çoğunlukla gazel) benzerini aynı kafiye veya redifle yazmak demek kısaca. Ustaların güzellikte yarışması yani. 

‘Olduğum kaldı’ redifli Şeyhülislâm Yahyâ’nın beş beyitli gazeline, Şeyh Gâlib’in 9 ve Keçecizâde İzzet Molla’nın 10 beyitli nazîrelerinden birkaç beyt seçerek izahına çalışacağım.

Önce Yahyâ’ dan üç beyt:

Gül-i maksûdu el buldu benim zâr olduğum kaldı Bu hâristân-ı âlemde dil-efgâr olduğum kaldı

Maksûd : Kasd edilen, istenen.
Zâr : Ağlayan
Hâr : Diken. Hâristan : (Sadece) dikenlerin bulunduğu yer.
Dil : Gönül
Efgâr : Yaralı
Dil-efgâr : Gönlü yaralı 

Aşkın üç kahramanı vardır: Âşık, mâşuk, rakip. Gül, bülbül, diken; Cüneyt Arkın, Türkan Şoray, Erol Taş gibi. Rakip, sevgilinin hemen yanında-yakınında bulunur. Alçaktır, kahrolasıdır ama hep kavuşur da, âşık mahrûm kalır. Esasen kanundur; ‘aşkta kavuşmak olmaz’.

Okumaya devam et Ne Kalır Elde – 1

… Elden Gider

Sultan Fâtih’in (şair Avnî) elden gider redifli gazeli pek dokunaklı gelir bana. Bir başka sultan şair (Kanûnî merhûm = Muhibbî) ve daha sonra Ziya Paşa birer nazîre yazmışlar. Hepsi beşer beyit.

Yâr için ağyâr ile merdâne cenk etsem gerek İt gibi murdar rakîb ölmezse yâr elden gider – Avnî

Aşk işinde üç kahraman bulunur daima. Âşık, mâşuk ve rakip. Gül, bülbül ve diken yani. Esas oğlan, saf kız ve Hayati Hamzaoğlu. (Yaşı şöyle kırkı geçmiş olmayanlar nereden bilsin; Yeşilçam filmlerinin kadrolu kötü adamıdır kendisi. Erol Taş ve Turgut Özatay gibi)

Rakip, maşuku elde edendir. Aşığa ise gam çekmek düşer hep. Ahmet Paşa’nın dediği gibidir:

Okumaya devam et … Elden Gider

Kanâat Tükenmez Hazîne

Kanâat, eyledi Ankâ-yı Kâf’ı şöhrete vâsıl Kişi mümtâz olur âlemde elbet uzlet ettikçe – FEHÎM

Ankâ, adı var kendi yok bir masal kuşudur malûm. Zümrüd-ü ankâ da denir. Zümrüt gibi güzel renkli ve kıymetli olduğundan olsa gerek. Beyitte diyor ki: “Kaf Dağının Ankâ’sını şöhrete kavuşturan kanâatkâr oluşu ve ortalarda görülmeyişidir. İnsan da, insanlardan uzak kaldıkça ve lüzumsuz ilişkilerden kendini korudukça yükselir, kıymet bulur.”

Nitekim aynı meyanda Gâlib’den bir beyti şudur:

Çeken Mansûr’u dâr-ı vahdete havf-ı alâıkdır Ferâğ-ı güft u gûya kesret-i ahbâb olur mâni’

[Hallâc-ı Mansûr Hazretlerinin îdâmına sebep olan, halktan uzaklaşması olmuştu. Görüştüğün kişileri arttırırsan, ya dedikoduya konu olursun ya da dedikodu edenlerden.]

Benzer bir beytinde Fuzûlî der ki:

Cîfe-i dünyâ değil kerkes gibi matlûbumuz Bir bölük Ankâlarız Kâf-ı kanâat bekleriz

[Dünya adlı çöplükte eşelenen kargalar gibi değiliz; kanâat Kâf’ını mekân tutmuş (kanaati huy edinmiş) Ankâ kuşları gibiyiz.]

Okumaya devam et Kanâat Tükenmez Hazîne

Orada Burada

• Üsküdar’da

İki hafta önce Üsküdar Belediye Başkanlığının davetlisi olarak Altunizade Kültür Merkezinde konuşmacı olarak iki saat kadar sahnede kaldım. Ayıptır söylemesi, çok beğenildi. Bu ayın (Şubat’ın yani) 28’inde Ankara’da Resim-Heykel Müzesinde programı tekrar edeceğiz kısmetse.

Altunizade’de Yahya Kemal Beyatlı’dan bahsederken, Cemil Meriç merhumun kendisi hakkında “kuğunun son şarkısı” dediğinden bahsetmiştim. Oldukça hazin bir tesbit tabii, ama öyle söylemiş merhum; kuğu ölmeden hemen önce yakıcı ve uzun bir nağme çıkarırmış ya ondan mülhem. ‘Çerâğın son şûlesi’ tabiri de aynı anlamda söylenir; nitekim çerâğ (çıra, mum, kandil) sönmeden hemen önce bir parlayıverir. Keza ‘ölüm iyisi’ diye de bir tabir vardır dilimizde ve o da, benzer şekilde uzun süre yatan ölüm hastasının vefatından önce etrafındakileri yanıltan bir iyileşme gösterir demektir.

Bütün bunlar hüzün verici tabii ve hüzün de bize çok yakışır da –çünkü gözyaşı medeniyetinin çocuklarıyızdır-; bahsin mevzuu olan Yahya Kemal şöyle bir teselli sunuyor:

Okumaya devam et Orada Burada

Böyle Söylenir Hikmet

Bazı gazeller âşıkânedir, bazıları hakîmâne. Hakîmâne, yani hikmet yüklü; selîm aklın tefekkürünü taşıyan. Her zaman gördüğümüz küçük ayrıntılardan ibret göstererek, hayat düsturları çizer hakîmâne sözler.

Bir hakîm şunları demişti meselâ cömertlik bahsinde:

“İnşaatın alt katında yığılmış tuğlaları, üst kata taşımak için üçer beşer metre ara ile dizilmiş işçilerin; birbirlerine tuğla attıklarına baktım ve şunu anladım. Eline geçeni verirsen, cimrilik etmezsen yenisi gelir. Cömert olmayı böyle öğrendim.”

“Elinizi vermeye alıştırın, bir gün can vereceksiniz.”

“Beden almakla doyar, ruh vermekle.”

Hikmet şairlerinin en üstünü olan Nâbî (Urfalı, vefatı 1712)’ den birkaç örnek:

Okumaya devam et Böyle Söylenir Hikmet

Muallim Naci

İçli ve yakıcı bir üslûbu vardır Muallim Nâcî merhûmun. Oldukça genç (1850 – 1893) vefat etmiştir. Asıl adı Ömer’dir. Mes’ûdî, Harabî mahlaslarınıda kullanarak şiirler yazmıştır. Kayınpederi Ahmet Midhat Efendinin çıkardığı Tercüman-ı Hakikatte yazdı.

İhtirâz-ı ta’neden kalmakdadır âhım nihân Bir hakîkat kalmasın âlemde Allahım nihân
İhtirâz: Çekinme
Ta’n: Kötüleme
Nihân: Gizli

[Onun bunun diline dolanmaktan çekindiğim için hissiyatımı açığa vuramıyorum. Allahım! Hiçbir hakikat gizli kalmasın.]

Okumaya devam et Muallim Naci

Olmasın bir kimsenin. Şeyh Gâlib

“Bir Gece Vakti” başlıklı yazımızda Şeyh Gâlib’in ve Muallim Nâci’nin birer gazeline temas etmiş ve demiştim ki “bir gün bakarız inşallah!” Sözümü tutmak bakımından bugün Şeyh Gâlib (kullandığı bir diğer mahlâs Es’âd) merhûmun sekiz beyitli ‘olmasın bir kimsenin’ redifli gazeli:

Yâresi muhtâc-ı kâfûr olmasın bir kimsenin Sîneden meh-pâresi dûr olmasın bir kimsenin

Yâre : Yara
Kâfûr: Çok uzak ülkelerden (Hindistan’dan) gelen beyaz renkli ve çok kıymetli ilaç.
Meh-pâre : Ay parçası. Mecâzen sevgili.
Dûr : Uzak (-bîn eki, görüş manası verir. Dûr-bîn: Uzak görüş, uzağı görüş; dürbün)

[Öyle bir yaraya müptelâ etmesin Allah bir kimseyi ki, tedavisi gayet müşkül ola. Türkçemizdeki “Allah dert verip derman aratmasın”  latif söyleyişi gibi. Ay parçası gibi olan sevgilisini sinesinden uzak etmesin Allah, bir kimsenin.]

Okumaya devam et Olmasın bir kimsenin. Şeyh Gâlib