Tekstil ve Konfeksiyon

Bir dönem konusu tekstil ve konfeksiyon makineleri olan bir teknik dergide görev yapmıştım. Bu defa, zikredeceğim beyitler de giyim üzerine, ama tabii çok farklı bir tarz içinde.

Sultan Fâtih devrinin önemli sîmâlarından biri olan Ahmed Paşa, son derece kudretli bir şairdir aynı zamanda; o kadar ki klasik şiirimizin ilk önemli ismi, Alâaddin Keykubâd zamanının dev şairi Hoca Dehhânî ise, ikinci önemli isim Ahmed Paşa’dır.

Sultan Fatih devrinin önemli bir ismidir dedik. Zira, hatırlanacaktır; Sultan Fatih, Fetih’den önceki günlerde; çadırına kapanıp gözyaşları ile dualar eden Akşemseddin Hazretlerin’den ısrarla fethin ne zaman gerçekleşeceğini ısrarla ve yalvararak tekrar tekrar sordurur.

(Öyle ya gazâ ordusu duâ ordusuna muhtaç.)

Gaybı bilen Allah’ dır. Sevdiği kullarına gayba dâir bilgi ihsân etmesi hâli de o kişinin kerâmetidir, bilindiği üzere. Sultan Fâtih işte böylece Akşemseddîn Hazretlerinin, kerâmetiyle fetih gününe dair bilgi vermesini ummaktadır. Akşemseddîn Hazretleri ise birkaç kez sorulan bu suâle pek açık olmayan cevaplar verir. Ancak 21 yaşında bir delikanlı olan büyük Sultan, tekrar be tekrar sormak suretiyle daha detaylı bilgi istemektedir. Neticede Mayıs’ ın 29’ u işaret edilir (tabiî 1453). İşte Cihan Padişahı ile Gönül Sultanı arasındaki bu kritik muhâbereyi gerçekleştiren kişi şair Ahmed Paşa’ dan başkası değildir.

Padişah tarafından hapse mahkûm edildiğinde kaleme aldığı ve şiirdeki kudretini herkese gösteren 70 küsur beyitlik ‘Kerem’ kasidesinde yer alan bir mısra cidden kayda değer:

Tutayım iki elim kanda imiş, kanı kerem

[Şu demek olur ki; farz edelim büyük kabahat ettim, tamam kabul ediyorum, zaten benim gibi nâkısa kusur pek yaraşır, tamam da; kerem hani? Ben bana yakışanı yaptım, padişaha yakışan da keremdir, lütuftur, aftır; hani, nerde? Bekliyorum, umuyorum!]

Tahmin edileceği üzere kerem tecellî etmiştir.

Neyse bahsimiz tekstil idi, dönelim bahse. Ahmet Paşa diyor ki:

Ey pelâs-ı gam giyen devlet libâsın anma kim Gayrı hil’at giymek olmaz hâcı ihrâm üstüne

[Ey, gam mesleğinin gösterişsiz elbisesini giymiş olan kişi! Artık makam –mevki sevgisinden vazgeçmelisin; zîrâ sen de bilirsin ki, hacılar ihramın üstüne bir şey giymezler.]

Bu beyitte bilhassa şu noktaya dikkat çekmek yerinde olabilir: Üste giyilen şey manâsına gelen dört farklı kelime bir arada; pelâs, libâs, hil’at, ihrâm. Şu zenginliğe bakar mısınız.

‘Giyer’ redifli beşer beyitli üç ayrı gazelin sahibi Hayâlî Bey’den biraz bahsedelim bu vesileyle:

Kanunî Sultan Süleyman devrinin göz kamaştırıcı şairidir Hayâlî Bey.

‘Şu mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler’

ve

‘Geçmiş zaman olur ki Hayâlî cihân değer’

Kendisinden günümüze kadar kalmış iki mısradır.

Birkaç örnekle bakalım, kime ne giydiriyor Hayâlî Bey:

Âdemî kan yutmadan hâlî değil ol demde kim Ana rahminde vücûdün câmesin pür-hûn giyer

[İnsanoğlunun bu dünyada kan kusmasında şaşacak ne var? Dünyaya ilk adım attığı yer olan ana rahminde kandan ibaret olan bir elbise giymiş değil midir?]

Kemdir ednâ bir habâbından mehabbet câmının Şol mükellef tâcı kim izzetle Efrîdûn giyer

[Aşk kadehinin yüzeyinde görülen kabarcıkların en küçüğü bile, dünya tarihinin en büyük ve zengin hükümdarlarından olan Feridun’un giydiği taçtan kıymetlidir. (Öyle ya, bir beytinde Leylâ’nın köyünden çıkıp gelmiş bir köpeğin, kabrinde kemiğini yalaması halinde Mecnûn’un dirileceğinden bahseden Hayâlî, saltanatı nasıl değerlendirecek?)]

Cism-i fânî üzre takdîm-i siyâb etse n’ola Şol libâs-ı âriyet kim eynine medyûn giyer

[Bir gün muhakkak toprak olacak bedeni üzerine giydiği gösterişli elbise ile övünmeye kalkan kişiye ne kadar şaşılsa yeridir; öyle ya, giydiği emânet olduğu gibi kendisi de borçludur. (Borçlunun, gösterişli bir kıyafetle gezdiğini görünce ondan alacaklı olan biri ne düşünür ve hadiseyi nasıl değerlendirir? Değil mi?)]
Av. Hayati İnanç

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir