Birkaç İşaret Levhası

Düşvarcadır eğerçi reh-i teng-i kanâat Yokdur hatar u bîmi selâmet var içinde
Nâbî

Düşvâr : Zor
Eğerçi : Gerçi
Reh : Yol
Teng : Dar, sıkıntılı
Hatar : Tehlike
Bîm : Korku

[Kanaat dar yolu birazcık sıkıntılıdır ama tehlike korkudan uzak selâmetli bir yoldur.]

Şu Fârisî beyt gibi:

Be-deryâ der-menâfi’ bî-şomârest Eger hâhî selâmet der-kenârest

[Evet deniz, türlü zenginliklerin kaynağıdır ve câziptir tabiî ama, eğer selâmet istiyorsan kıyıda ol.]

Ne sendendir ne bendendir ne çerh-i kîneverdendir Bu derd-i ser humâr-ı neşve-i câm-ı kaderdendir

[Çektiğimiz ızdırap ne senden, ne benden ve ne de bize kötü davranma kasdını güden felekdendir. Doğrusunu istersen, ilâhî takdîrin tecellîsidir bu; sabır gerek.]

Eli boş gidilmez gidilen yere Boş gelmedim yâ Rab ben suç getirdim Dağlar çekemezken bunca vebâli İki kat sırtımla pek güç getirdim Tâhir Olgun

(Bu mısralar, vefâtından sonra şâirinin mezar taşına yazılmış.)

Şâir Nedîm’in de yine kendi mezar taşına (Karacaahmet’te) yazılan beyti:

Ey Nedîm ey bülbül-i şeydâ niçin hâmûşsun Sende evvel çok nevâlar güft u gûlar var idi

[Ey Nedîm! Ey çılgın bülbül! Niçin suskunsun? Senden evvelce çok güzel ve tatlı sözler sâdır olurdu…]

Tasavvur buyrun; kabrinin başında Nedîm’ e kendi mısraları ile hitap etmektesiniz, tecâhül-i ârifâne. Yani merhumu susturan şeyin ölüm olduğunu ve er-geç hepimizi de susturacağını bilmez gibi.

İzzet Molla’ nın bu beyte nazîresine ne buyrulur?

İzzetâ sen gelmeden evvel Nedîm-i şâirin Misli halk olmaz deyû çok güft u gûlar var idi

[İzzet’ciğim sen gelmeden önce, “Nedim gibi bir şair gelmez bir daha” yollu dedikodular dolaşıyordu ortalıkta…]

Bir de Şeyh Gâlib’den:

Budur dâd u sitâd-ı dehrden sûd u ziyân ancak Hezârân arzûdan bir peşîmân olduğum kaldı

Dâd u sitâd : Alış-veriş
Dehr : Zaman
Sûd : Kâr
Hezârân : Binlerce, çok
Peşîmân : Pişman

[Dünyaya geldim, işte gidiyorum. Bu pazarda aldık sattık. Kârımız oldu, zararımız oldu. İşte sona yaklaşmışken neticeye bakıyorum. Gördüğüm şu: Sayısız arzu besledik, elde bir pişmanlıkk kaldı; o kadar.]

Son olarak bir de Yahyâ Bey’den:

Aşk bârını götürmezken zemîn ü âsumân Avn-i Hak bir nâ-tüvâne ânı âsân eyledi

[Aşkın yükünü yerler, gökler çekemez ama; gel gör ki Allah’ın yardımıyla güçsüz bir âciz (kendisi yani) onu çekmeye muvaffak oldu.]

Av. Hayati İnanç

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir