Taşlıcalı Yahya Bey

Kanuni Sultan Süleyman zamanının büyük şairlerinden Taşlıcalı Yahya Bey’ i kısaca anarak, kendisinden birkaç örnek üzerinde duralım. Dukakinzâde diye de anılır ve aslen Arnavuttur. Mümkün olduğunc sade bir Türkçe kullanılması taraftarı olmuştur. Şiirlerinde bu durum görülebilmektedir. Dördüncü Murâd devrinin büyük şairi Yahyâ başkadır. (Şeyhülislâm Yahyâ)  
Askerdir.  
Devrinin bir diğer büyük şairi olan Hayâlî Bey’in çok iltifat gördüğünü söyler, kendisi öylesine iltifata mazhar olsa idi âleme parmak ısırtacak daha ne eserlere imza atabileceğini ifade ederdi. Doğrudur, ‘mârifet iltifâta tâbi’dir’. Hayâlî Bey gördüğü iltifâtı gerçekten hak eden muazzam bir şâirdi. Yahyâ Bey de çok büyüktür. Ama takdir böyle tecellî etmiş, elden ne gelir. Beş asırdan fazla zaman geçti üzerinden, ama her ikisi de gördüğünüz gibi web sayfamızda anılıyor.
 
Der ki Taşlıcalı Yahyâ Bey:

 
Ganîdir aşk ile gönlüm ne mâlim ne menâlim var Ne vasl-ı yâra handânam ne hicrândan melâlim var
 
[Aşk ile zenginim ben, malım mülküm yok; yâra kavuşmak ile de sevinmem, ayrılıktan şikâyetim de yok.]
 
Ne sağ olmak murâdımdır ne ölmekten kaçar cânım Cihânda hasta-i aşk olalı bir hoşça hâlim var
 
[Yaşamak arzum da yok, ölmekten korkum da; aşka hastalığına düştüğümden beri hoş bir hâlim var. Öyle bir hâl ki, hasta ama şifa istemiyor!]
 
Ben ol hayrân-ı aşk’ım ki yitirdim akl ü idrâki Ne âlemden haberdâram ne kendimden hayâlim var
 
[Aşk ile akıl ve idraki kaybettim, alemi de kendimi de bilmez haldeyim.]
 
Ne meyl-i külbe-i ahzân ne seyr-i sohbet-i yârân Ne ta’n-ı zâhid-i nâdân ne ceng ü ne cidâlim var
 
[Yusuf Aleyhisselâmın hasretiyle ağlayan babası Ya’kub aleyhisselâmın evi olan külbe-i ahzân (hüzünler kulübesi) ı hatırlatarak; eğilimim ona da değil, dostlar sohbetine değil; ham sofuyu yermekle de meşgul değilim; kimse kavgam da mücâdelem de yok.]
  Cihân fânidir ey Yahyâ Hüve-l Hayy ü Hüve-l Bâkî Değişmem atlas-ı çarha benim bir köhne şâlım var
 
[Dünya geçicidir ey Yahyâ, hayat sâhibi ve bâkî olan ancak Allah. Dünyâdaki en pahalı kumaşlara -zımnen makamlara- değişmeyeceğim, ama pazara çıkarsan kimsenin müşteri bile olmayacağı eski bir şalım var (derviş hırkası).]
 
Sünbülzâde Vehbî’den:
 
Vehbiyâ rif’at bulanlar zîver-i irfân ile Atlas-ı çerha değişmez hırka-i peşmînesin  
[Taşlıcalının gazelindeki son beyitle aşağı yukarı aynı anlamda; ma’rifet (kalb gözü açıklığı) ile süslenmiş olanlar, yün hırkalarını verip de feleğin atlas kumaşını almaya razı olmazlar.]
 
[Yani fani dünyanın aldatıcı lezzetine tav olup bâkî âhiretin gerçek lezzetini vermezler. İmâm-ı Gazâlî HAzretleri bakın ne diyor:
 
Eğer dünya bir altın kâse olsa, ahiret de kırık saksı parçası; akıllı olan saksı parçasını tercih eder. Çünkü kırık saksı da olsa sahibinde kalıcıdır hiç olmazsa. Halbuki kırık saksı dünyadır. Buna rağmen dünyayı trcih edenleri anlayamıyorum.]
 
Kırık saksı dedim de:
  Kazârâ bir sapan taşı bir altın kâseyi kırsa Ne kıtmeti artar taşın ne kıymetten düşer kâse
 
Ve Hazret-i Yûnus Emre’ den baldan tatlı söyleyiş:
 
‘Ballar balını buldum dükkânım yağma olsun’

Av. Hayati İnanç

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir