MUALLİM NÂCÎ (1850-1893)’ NİN GAZELİ

Oldu cân hem-bezm-i cânân dinlemem sussun cihân
Gûş-i cânım dinlesin ârâm-ı cânım söylesin

Hem-… : …daş (hem-şehri=aynı şehirden gibi)
Bezm : Meclis
Cânân : Sevgili
Hem – bezm – i cânân : Sevgili ile birlikte olma hâli.
Gûş : Kulak
Gûş-i cân : Can kulağı
Ârâm : Durma, eğlenme. Durulan, sükûnet  bulunan yer. -Zımnen- sevgili.
Ârâm-ı cân : Can durağı; sevgili.

[Sevgili ile buluştum. Artık kimseyi dinleyemem; herkes sussun. Can özüm söyleyecek, can kulağım dinleyecek.]Bir zemân ben söyledim kim bildi bundan böyle de Gönlümün hâlin yıkılmış hânümânım söylesin

Hânümân : Ev, bark, ocak.

[Hayli zamandır ben söyledim; anlayan oldu mu? Bundan böyle viran olmuş evim- ocağım söylesin artık.]

Meşhedim mahşer kesilmiş bende yok sözden eser
Kıssa-i rengînimi hûn-ı revânım söylesin

Meşhed : Şehidin defnolunduğu yer.
Rengîn : Renkli
Hûn : Kan
Hûn-i revân : Akan (yürüyen) kan

[Kabrim mahşer yeri gibi sessizdir. Artık benim renkli hikâyemi akan kanım anlatsın.]

Ben nihân oldumsa âsârım nihân olmaz durur
Şânımı ahlâfa sît-i câvidânım söylesin

Nihân : Gizli.
Âsâr : Eserler
Ahlâf  : Halefler (bizden sonrakiler)
Sît : Ün, iyi şöhret.
Câvidân : Dâimî kalacak olan.

[Ben kabre girer, gözden gizlenirim ama eserlerim kalacaktır. Bizden sonrakilere onlar anlatsın artık.]

Bir zemân olsun bana seng-i mezârım tercemân
Ben yoruldum söylemekten tercemânım söylesin

Seng :  Taş

[Bir müddet de mezar taşım bana tercüman olsun. Ben söylemekten yoruldum, tercümanım söylesin.]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir