Bir önceki yazıya devam…

Bir Önceki Yazı: …olmasın bir kimsenin. Şeyh Gâlib

Çeşm-i yârı zevk-ı mey bed-mest-i nâz etti dirîğ Mâtemi hem-hâne-i sûr olmasın bir kimsenin
Çeşm : Göz
Dirîğ: (Diriğâ) Büyük üzüntüleri anlatmak için söylenir
Sûr : Düğün

[Muazzam bir senaryo içinde anlatıyor bize şâir:
Âşık sevgilisi ile bir araya gelmeyi, kavuşmayı her şeyden daha çok ister elbette. Ancak bunun zordan zor olduğunu bilir de; hayâliyle avunur sadece. Tarifsiz korkular içindedir. Fakat gerçekleşmesi düşünülemeyecek ve ümit dahî edilemeyecek buluşma, aniden gerçekleşiverir. Akla ziyan bir zevk (sûr) içindedir zavallı âşık.
Bu şevk içinde içilmeye başlanır. İçkiden beklenen zevkin artması, parlamasıdır.
Fakat öyle bir şey olur ki, takat getirilemez; korkunç bir felâket! İçtikçe zevk ve neşesinin artması beklenen sevgili, kötü sarhoş olur. Öfkesi, gazabı harekete geçer. Gülen yüzüne bakarken içi titreyen zavallı aşık bu celâl ve şiddet karşısında öyle bir hâle düşer ki anlatılamaz.

Hani yine Gâlib’ in deyişiyle :
Bir gün olursan iki gözüm sen de aşka yâr Bu mâcerâyı ben o zaman söylerim sana

Matem dediğiniz –hepimizin malûmu- ölü evinden tanıdığımız dehşet verici üzüntüdür de; o matemin, düğün evine gelmesini hayâl edebiliyor musunuz?
Matem tamam da, Allah bir kimsenin matemini düğün evine vermesin!
Düşünebiliyor musunuz, zifaf için evine giren taze damat yangın içinde, deprem içinde kalakalıyor. Ya da zifaf için giriyor odaya da, oradan alınıp darağacına götürülüyor. Ne felâket! Allah vermesin!
Böyle bir ye’si anlatıyor işte şair.

Klasik edebiyatımızda roman yok. Olmaz tabii. Bir beyt ile kocaman bir romanın özetini veren şairler varken kim, ne demeye roman yazsın?
Bu beytin çağrışımı: Ebedî saadet ümidiyle geçen ömrün sonunda gönül suçu [(küfür) sebebiyle ebedî felâkete dûçâr oluyor. Aman Allahım!]
Şehzade, padişah babasının sarayında akıllara zarar bir düğünün son gecesinde içtiği şarabın tesiriyle, zifaf odası sanıp Mecusi tapınağına girer ve yeni ölmüş yaşlı kadını gelin zannedip koynunda gecelerse; sabahın ilk ışıkları ile babasının ve herkesin gözü önünde kalınca; yaşayacağı utancı ve pişmanlığı hayâl edelim.
‘Mâtemi hem-hâne-i sûr olmak’ bunu hatırlattı.
Şarap dünya sevgisini temsil eder; sabahın ışıkları mahşeri ve gelin Cenneti.

MÜHİM NOT :

Divan şiirinde şarap denir ama bildiğimiz şarap kast edilmez; aşk, ilâhî aşk kast edilir. Mazmundur. Gizli mana ile söylenir. Kadeh denir, kalp kast edilir. Esasen klasik divan şiirimizde hemen her kelimenin bildiğimizden farklı anlamları vardır.
Ayrıca divan şiirimiz numarasız gözlük gibidir; herkes kendine göre anlam bulur. “Kitapta kendini okur insan” diyordu Cemil Meriç.]

Dil verip ağyâr-perver şûha men gibi gedâ Düşmen-i bed-hâhı mesrûr olmasın bir kimsenin
Dil : Gönül
Ağyâr : Gayrılar, yabancılar
Ağyâr-perver: Yabancılara meyilli, gözü dışarıda
Bed-hâh : Kötü istekli
Mesrûr: Sevinçli, mutlu

[Ömrümü verdiğim sevgilimin, gözünün dışarıda olup da; çektiğim acıların üstüne kötü niyetli düşmanı sevindirmesi yok mu? Allah kimsenin başına vermesin.

Hatırladınız mı türkünün sözlerini:
Minnet ile bitirdiğim gülleri / Varıp gittin bir soysuza yoldurdun]
Buyurun bir roman özeti daha.

Şeyhülislâm Yahyâ der ki:
Yâr eğer bizi öldürürse gam değil Müşkül budur ki düşmen-i nâdânı güldürür

Laht laht olup dili âyîne-i sad-pâre-veş Merhemi jengâr-ı nâsûr olmasın bir kimsenin

[Bir kimsenin gönlü kırık ayna gibi bin parça olup, tek dermanı da; şifasız yarası üzerindeki küf olmasın. Zordur, zor!]
Gayret-i aşk eyler Es’âd kâse-i ömrün şikest Hem-sifâl-i bezmi fağfûr olmasın bir kimsenin
[Sevgiliye başkalarının el uzatması ya da onun gayrılara meyl etmesi ihtimâli bitirir ömrümü. Gamdan ölmem korkarım gayret helâk eyler beni – Ş Galip. Gönlü kırılmaya hazır kristal kâse gibi olmayagörsün bir kimsenin. Aşığın ise gönlü tam da öyledir; tam bir çaresizlik ifadesi yani. İnsan başkalarından dayak yese üzülmez de, sevdiği sertçe baksa paramparça olur. Rakibin attığı taş değil, dostun gülü yaralar insanı.
Ne derler Anadolu’da: “Gönül sırça saraydır, yıkılırsa yapılmaz!”
Aşk zor zenaat vesselâm…]

Şu da unutulmamalı; eskiler derler ki: “El-ma’nâ fî batn-ış şâir. (Mânâ şairin karnında)”
Şairin kast ettiği mânâ ise kemâliyle ve tamamıyla bilinemez. Herkes kendine göre anlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir