Kanâat Tükenmez Hazîne

Kanâat, eyledi Ankâ-yı Kâf’ı şöhrete vâsıl Kişi mümtâz olur âlemde elbet uzlet ettikçe – FEHÎM

Ankâ, adı var kendi yok bir masal kuşudur malûm. Zümrüd-ü ankâ da denir. Zümrüt gibi güzel renkli ve kıymetli olduğundan olsa gerek. Beyitte diyor ki: “Kaf Dağının Ankâ’sını şöhrete kavuşturan kanâatkâr oluşu ve ortalarda görülmeyişidir. İnsan da, insanlardan uzak kaldıkça ve lüzumsuz ilişkilerden kendini korudukça yükselir, kıymet bulur.”

Nitekim aynı meyanda Gâlib’den bir beyti şudur:

Çeken Mansûr’u dâr-ı vahdete havf-ı alâıkdır Ferâğ-ı güft u gûya kesret-i ahbâb olur mâni’

[Hallâc-ı Mansûr Hazretlerinin îdâmına sebep olan, halktan uzaklaşması olmuştu. Görüştüğün kişileri arttırırsan, ya dedikoduya konu olursun ya da dedikodu edenlerden.]

Benzer bir beytinde Fuzûlî der ki:

Cîfe-i dünyâ değil kerkes gibi matlûbumuz Bir bölük Ankâlarız Kâf-ı kanâat bekleriz

[Dünya adlı çöplükte eşelenen kargalar gibi değiliz; kanâat Kâf’ını mekân tutmuş (kanaati huy edinmiş) Ankâ kuşları gibiyiz.]

Okumaya devam et Kanâat Tükenmez Hazîne

Orada Burada

• Üsküdar’da

İki hafta önce Üsküdar Belediye Başkanlığının davetlisi olarak Altunizade Kültür Merkezinde konuşmacı olarak iki saat kadar sahnede kaldım. Ayıptır söylemesi, çok beğenildi. Bu ayın (Şubat’ın yani) 28’inde Ankara’da Resim-Heykel Müzesinde programı tekrar edeceğiz kısmetse.

Altunizade’de Yahya Kemal Beyatlı’dan bahsederken, Cemil Meriç merhumun kendisi hakkında “kuğunun son şarkısı” dediğinden bahsetmiştim. Oldukça hazin bir tesbit tabii, ama öyle söylemiş merhum; kuğu ölmeden hemen önce yakıcı ve uzun bir nağme çıkarırmış ya ondan mülhem. ‘Çerâğın son şûlesi’ tabiri de aynı anlamda söylenir; nitekim çerâğ (çıra, mum, kandil) sönmeden hemen önce bir parlayıverir. Keza ‘ölüm iyisi’ diye de bir tabir vardır dilimizde ve o da, benzer şekilde uzun süre yatan ölüm hastasının vefatından önce etrafındakileri yanıltan bir iyileşme gösterir demektir.

Bütün bunlar hüzün verici tabii ve hüzün de bize çok yakışır da –çünkü gözyaşı medeniyetinin çocuklarıyızdır-; bahsin mevzuu olan Yahya Kemal şöyle bir teselli sunuyor:

Okumaya devam et Orada Burada

Böyle Söylenir Hikmet

Bazı gazeller âşıkânedir, bazıları hakîmâne. Hakîmâne, yani hikmet yüklü; selîm aklın tefekkürünü taşıyan. Her zaman gördüğümüz küçük ayrıntılardan ibret göstererek, hayat düsturları çizer hakîmâne sözler.

Bir hakîm şunları demişti meselâ cömertlik bahsinde:

“İnşaatın alt katında yığılmış tuğlaları, üst kata taşımak için üçer beşer metre ara ile dizilmiş işçilerin; birbirlerine tuğla attıklarına baktım ve şunu anladım. Eline geçeni verirsen, cimrilik etmezsen yenisi gelir. Cömert olmayı böyle öğrendim.”

“Elinizi vermeye alıştırın, bir gün can vereceksiniz.”

“Beden almakla doyar, ruh vermekle.”

Hikmet şairlerinin en üstünü olan Nâbî (Urfalı, vefatı 1712)’ den birkaç örnek:

Okumaya devam et Böyle Söylenir Hikmet

Muallim Naci

İçli ve yakıcı bir üslûbu vardır Muallim Nâcî merhûmun. Oldukça genç (1850 – 1893) vefat etmiştir. Asıl adı Ömer’dir. Mes’ûdî, Harabî mahlaslarınıda kullanarak şiirler yazmıştır. Kayınpederi Ahmet Midhat Efendinin çıkardığı Tercüman-ı Hakikatte yazdı.

İhtirâz-ı ta’neden kalmakdadır âhım nihân Bir hakîkat kalmasın âlemde Allahım nihân
İhtirâz: Çekinme
Ta’n: Kötüleme
Nihân: Gizli

[Onun bunun diline dolanmaktan çekindiğim için hissiyatımı açığa vuramıyorum. Allahım! Hiçbir hakikat gizli kalmasın.]

Okumaya devam et Muallim Naci

Olmasın bir kimsenin. Şeyh Gâlib

“Bir Gece Vakti” başlıklı yazımızda Şeyh Gâlib’in ve Muallim Nâci’nin birer gazeline temas etmiş ve demiştim ki “bir gün bakarız inşallah!” Sözümü tutmak bakımından bugün Şeyh Gâlib (kullandığı bir diğer mahlâs Es’âd) merhûmun sekiz beyitli ‘olmasın bir kimsenin’ redifli gazeli:

Yâresi muhtâc-ı kâfûr olmasın bir kimsenin Sîneden meh-pâresi dûr olmasın bir kimsenin

Yâre : Yara
Kâfûr: Çok uzak ülkelerden (Hindistan’dan) gelen beyaz renkli ve çok kıymetli ilaç.
Meh-pâre : Ay parçası. Mecâzen sevgili.
Dûr : Uzak (-bîn eki, görüş manası verir. Dûr-bîn: Uzak görüş, uzağı görüş; dürbün)

[Öyle bir yaraya müptelâ etmesin Allah bir kimseyi ki, tedavisi gayet müşkül ola. Türkçemizdeki “Allah dert verip derman aratmasın”  latif söyleyişi gibi. Ay parçası gibi olan sevgilisini sinesinden uzak etmesin Allah, bir kimsenin.]

Okumaya devam et Olmasın bir kimsenin. Şeyh Gâlib

Bir Gece Vakti

Cep telefonunun sesi ile uyanınca saate baktım, 3 ü 13 geçiyordu. Mayıs’ ın 30 u; yani sabaha artık çok az zaman var; henüz yatalı yarım saat olmamıştı.

Önce inanamadım; arayan Mehmet Aycı idi. Kendisini tanıyor olmanızı cidden isterdim. Birçoğunuz da -eğer şiirle ilgileniyorsanız- tanıyor olabilirsiniz; hani şöyle ciddi, esaslı, adam gibi şiirle.

Kendisinden birkaç seçme mısra sunayım izninizle de, neden bahsettiğimiz âşikâr olsun:

Okumaya devam et Bir Gece Vakti

Bir önceki yazıya devam…

Bir Önceki Yazı: …olmasın bir kimsenin. Şeyh Gâlib

Çeşm-i yârı zevk-ı mey bed-mest-i nâz etti dirîğ Mâtemi hem-hâne-i sûr olmasın bir kimsenin
Çeşm : Göz
Dirîğ: (Diriğâ) Büyük üzüntüleri anlatmak için söylenir
Sûr : Düğün

[Muazzam bir senaryo içinde anlatıyor bize şâir:
Âşık sevgilisi ile bir araya gelmeyi, kavuşmayı her şeyden daha çok ister elbette. Ancak bunun zordan zor olduğunu bilir de; hayâliyle avunur sadece. Tarifsiz korkular içindedir. Fakat gerçekleşmesi düşünülemeyecek ve ümit dahî edilemeyecek buluşma, aniden gerçekleşiverir. Akla ziyan bir zevk (sûr) içindedir zavallı âşık.
Bu şevk içinde içilmeye başlanır. İçkiden beklenen zevkin artması, parlamasıdır.
Fakat öyle bir şey olur ki, takat getirilemez; korkunç bir felâket! İçtikçe zevk ve neşesinin artması beklenen sevgili, kötü sarhoş olur. Öfkesi, gazabı harekete geçer. Gülen yüzüne bakarken içi titreyen zavallı aşık bu celâl ve şiddet karşısında öyle bir hâle düşer ki anlatılamaz.

Okumaya devam et Bir önceki yazıya devam…

Fevkalâde Seçmeler

Dördü de yaklaşık olarak aynı ma’nâyı tazammun eden (ağır bir Türkçe oldu galiba) biri, Nev’î’ye, biri Muhibbî’ye (Kanuni Sultan Süleyman) biri de Bâkî’ ye ait dört beyt üzerinde duralım:

Sultan’dan başlayalım isterseniz;

Mülk-i dünyâ kimseye kalmaz sonu berbâd olur Ey Muhibbî şöyle farzet kim Süleymân olmuşum

Ma’nâ açık.

Ancak şu dikkat çekiyor; şair Kanuni Sultan Süleyman’dır. Yani adı Süleyman. Böylelikle –Batılıların deyişiyle- Muhteşem Süleyman da olsan (ki olmuş bulunuyorsun) dünya mülkü kalıcı değil ve berbat olmaya mahkûm; bunun idrakinde ol ey Süleyman (Muhibbî).

Öte yandan klasik edebiyatımızda ‘Süleyman da olsan’ tarzında bir ifade, Peygamber olmakla beraber; ins ve cin dahil bütün dünyaya Sultan olan ve hayvanların dilini bilen Hazreti Süleyman’dan mülhemdir.

Hem hevâ üzre seyr eder taht-ı Süleyman dediler Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde – Ziya Paşa

[Rüzgâra emretmesiyle hareket eden Hazreti Süleyman’ın da tahtının yerinde şimdi yeller esmektedir. Bu dünyada ele gireceklerle gaflete düşmeyesin ey kişi!]

Örneğinde olduğu gibi.

Nev’î ise demiş ki;

Okumaya devam et Fevkalâde Seçmeler

Önce Sağlık

Yahyâ Bey’in Muhibbî’nin Gazeline Ta’şîr’i (Gazel-i Muhibbî Ta’şîr-i Yahyâ)

Hasta olmak gûş-mâl-i Hazret-i İzzet gibi
Her kişinin yalımın alçak ider gurbet gibi
Değme bir kimse göre gelmez refâhiyyet gibi
Nâleler gûya derây-ı rıhlet-i râhat gibi
Dâr-ı dünya cây-ı firkat menzil-i mihnet gibi
Devleti bir âlet-i hengâme-i zahmet gibi
Sağlıgın bünyâdı yok âyinede sûret gibi
Matla’ı şâh-ı cihânun maşrık-ı hikmet gibi

Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi

Yandur erbâb-ı gurûru sôfî-i sâfî-sıfat
Râhat olmak ister isen meskenette mesken et
Dîde gibi şevk-ı nûrâniyyeti başa ilet
Evliyânun ayağı altı olur altı cihet
Mâni’-i işgâl-i Hakdır bezm-i ehl-i ma’sıyet
Her libâs-ı gafleti kılma hicâb-ı mağfiret
Târik-i dünyâdadur sırr-ı sürûr-ı âhîret
Gör ne der şâh-ı vilâyet nûr-ı ayn-ı ma’dilet

Okumaya devam et Önce Sağlık

Birlik Dirliktir

Iyân oldukça gonca dem-be-dem yanında hâr artar Bu gülzârın rakîb-i pür-cefâsı artar eksilmez

Diyarbakırlı Cehdî

Gülün güzelliği belirdikçe hemen yanında dikenler de artar. Hem sayıca artar, hem de sertlik ve sivriliği artar. Bülbülün yaklaşması ne mümkün artık; yaklaşmak istediğinde göğsünü parçalamaya hazırdır o sipsivri dikenler.

Bu gül bahçesinde kötülüğü meslek edinmiş rakip (düşman, kötü) de sürekli artar; eksilmez.

Demezler mi; “yâri güzel olanın gözünü uyku tutmaz”

Böyle bir vatanınız varsa tabiî düşman eksik olmaz. Rakîb-i pür-cefâ artar, eksilmez.

Okumaya devam et Birlik Dirliktir